Deniz dalgalı, şehir ise sessizdi. Bütün tüccarlar dükkanları çoktan kapatmış, dışarıda sadece hırsızlar, fahişeler ve evsizler kalmıştı. Şehir her ne kadar sessiz ve karanlık olsa da bu söylenenlerin dışında olan tek bir yer vardı. Şehrin hanı olan DAveram. DAveram'ın içi sesten geçilmiyordu ki sadece ses değildi problem. Herkes sarhoştu ve bu sarhoşlardan faydalanmak isteyen fahişeler ile hırsızlar da olay yerine yakınlardı. DAveram şehirdeki tek han ve tek eğlenilecek yerdi. Bu yüzden de herkesin ortak noktalarından biriydi. Hanın sahibi Etienne Delcroix illa ki handa olur ve her gün mütemadiyen çıkan kavgaları sakinleştirmek için hazır ol da beklerdi. Etienne Delcroix'in Kral Ephilianus Ravelin ile arası oldukça iyiydi ve bu da onu konumunda tutmaya yeterken, aynı zamanda elini güçlendiriyordu. Han sıradan bir günmüş gibi sarhoşların kavgalarına ve kusmalarına şahitlik ederken, kimileriyse mutluluktan içiyor ve resmen deliler gibi eğleniyorlardı. Sadece içerek de eğlenmiyorlardı, handa çalışan soytarı Sven Sibley'de handaki kimseleri eğlendirmek konusunda, özellikle de sarhoş kimseleri eğlendirmek konusunda son derece başarılıydı. Handa adım atılacak yer yoktu ve her masada bir kız dans ediyor, erkekler ceplerinde bulunan son birkaç bronzu da kızların göğüslerinin arasına atma yarışması yapıyorlardı. Kavga yok denecek kadar azalmıştı ve bu hem içeride kendi halinde eğlenen halk için hem de Etienne Delcroix için çok iyi bir haberdi. Saniyeler saniyeleri, dakikalar dakikaları ve saatler saatleri kovaladı. Bronzu bitenler handan yaka paça kovuluyor, parası bittiğini bilen kimseler ise kendi istekleriyle DAveram'ı terk ediyordu. Kısacası artık gecenin ilerleyen saatleriydi ve müdavim sayılacak zenginler kalmıştı handa. Hanın çalışanlarından biri olan Viola Velin masaları temizliyor, Sven Sibley ise insanları güldürmeye devam ediyordu. Birkaç dakika içinde hanın kapısı açıldı ve içeri bir yabancı girdi. Üzerinde simsiyah bir pelerin vardı ve yüzü seçilemeyecek kadar az gözüküyordu. Yabancıyı ilk fark eden kişi Viola oldu ve ilk işi Etienne Delcroix'in yanına gitmek oldu.
"İçeriye giren adam da kim?"
Etienne baştan aşağı süzdü yabancıyı fakat yüzü seçilmiyordu.
"Gecesini güzelleştirmeye gelen herhangi biri." dedi fakat kendinden çok da emin değildi.
Viola omuz silkti. Yabancının hana eğlenmek veya bir şeyler içmek için gelmediğini düşünüyordu. Viola'ya göre yabancı buraya bir amaç için gelmişti. Zaten kıyafetlerinden ve davranışlarından bu kolaylıkla anlaşılıyordu. Viola bir kez daha döndü ve sildiği bira bardağını masaya koydu.
"Gidip konuşmaya ne dersin?" diye sordu fakat Etienne çok da oralı olmamıştı. Viola bu duruma sinirleniyor, aynı zamanda içini garip bir korku da kaplıyordu. Yabancı etrafını iyice kontrol ettikten sonra Etienne ve Viola'nın olduğu yere geldi.
"Bira," dedi fakat onlara bakmıyordu.
Viola gözlerini dikkatli bir şekilde Etienne çevirdi ve ne yapacağına baktı. Etienne sakince temiz bir bardağa bira koyup yabancıya uzattı. Yabancı arkasını dönüp birayla dolu bardağı kavradı ve tekrardan eğlenen insanlara döndü ve onları izlemeye devam etti.
"Birini arıyorum," dedi yabancı. Eğlenenleri izlemeye devam ediyor ve birasını yudumluyordu.
Etienne ilk olarak Viola'ya bir bakış attı, ardından tekrardan yabancıya dönerek, "Burada kimseyle ilgili bilgi veremiyoruz bayım," diye yanıtladı yabancıyı. "Kusura bakmayın."
Viola hemen gözlerini yabancıya dikti ve tepkilerini ölçmeyi denedi fakat yabancı ne bir tepki veriyordu ne de herhangi bir şey yapıyordu. Beş, on saniye kadar hiçbir şey demeden öylece eşrafı izlemeye devam etti. En sonunda buz gibi birasından bir yudum daha aldı.
"Irkınızdan birini arıyorum," dedi yabancı ve sesini bir nebze de olsa yükseltti. "Bir insan."
Etienne adamın söylediklerini pür dikkat dinliyor aynı zamanda Viola'yla birbirlerine bakıyorlardı. Artık sadece Viola'nın değil, Etienne'nin de içini huzursuzluk kaplamıştı. Yabancı ortamda oluşan sessizlikten sonra masaya doğru döndü ve birasını masanın üzerine koydu. Birkaç saniye kadar bekledikten sonra gözünü Etienne dikti. Etienne'nin derisi buz kesmişti.
"On dokuz yaşında ve kızıl saçları olan bir insan," dedi ve gözlerini hiçbir koşulda Etienne'den ayırmadan devam etti. "Windripcliff'te olduğunu duydum."
Etienne iyice ne cevap vereceğini şaşırmıştı. Viola bu durumu en hızlı şekilde fark etti ve sözü devraldı.
"Yüzlerce kıza ev sahipliği yapıyor şehrimiz," dedi ve bunları derken sakin kalmaya çalıştı. "Kral Ephilianus Ravelin son derece halkına düşkündür. Erkekler ve kadınları asla ama asla ayırmaz. Hem ayırsa da eminim ki kadınların hakları erkeklerden daha iyi olur."
Yabancı kafasını Viola'ya doğru çevirdi ama ona bakmak yerine boşluğa bakmayı seçti.
"Kralının düşünceleri ile ilgilenmiyorum," dedi yabancı ve bunları söylerken sesini bir nebze yükseltti. "Kızı arıyorum."
Viola terslenmesinin verdiği şaşkınlığı yaşarken arkadan gürültülü bir şekilde Sven Sibley sohbete dahil oldu.
"Şuradaki pembe elbiseli kısrağı gördün mü?" diye hanın arka sıralarında oturan kızı gösterdi Viola'ya. "Esprilerim karşısında sütü daha yeni sağılmış bir ineğin memeleri gibiydi memelerinin ucu."
Viola normal şartlarda bu esprilere güler eğlenirdi fakat gülümsemek yerine kafasını yabancıya geri çevirdi ve tam o sırada Sven ortamdaki soğukluğu hissetti. Hayatı boyunca hiç gülmeyen bir cüceyi bile güldürebilecek birisiydi Sven ve bu yeteneğe sahip olduğunun farkındaydı. Bu yüzden şansını denemek istedi ve gözlerini yabancının üzerine dikti.
"Çok şanslısın çünkü bu içkiyi her yerde içemezsin. Bu içki için annemi birkaç defa tokatlamışlığım bile var. Babamı dört tane kırma orospu çocuğu ile aldattığı için değil, Etienne'in içkisini alıp o orospu çocuklarına sattığı için!" diye sesini yükseltti Sven. "Her şeye rağmen anne, satsan da satılmıyor diye bir söz var ama bu benim için geçerli değil. Geçen hafta onu yaşlı bir ibneye kırk gümüş karşılığında satıp biraları tutacağımız yeni variller aldık. Babam zaten bir cadı tarafından büyülendi ya da iyice kafayı yedi. Annemi nedendir bilmem evde duran askılıklardan biri sanıyor."
Sven anlatmaya devam ederken yabancının suratı bir nebze bile gülmedi. Konunun düşündüğünden çok daha ciddi olduğunu o an iyice kavradı Sven fakat iş işten geçmişti.
Yabancı birasını tekrardan eline alıp Sven'e döndü, "On dokuz yaşında ve kızıl saçları olan bir insanı arıyorum," diye yineledi sorusunu. "Gördün mü?"
"Burası Windripcliff. Birçok genç kız var ve bazılarının saçları da kızıl."
"Saçları ateşte kavrulmuş gibi kızıl ve normal bir kızdan daha uzun boyda."
"İsmini bilmiyor musunuz?" diye araya girdi Etienne ve yabancıya pür dikkat bakmaya devam etti. "Normal şartlarda yardımcı olamayız ama istisna olabilir."
Yabancı elindeki biradan bir yudum daha aldı ve kafasını salladı aheste aheste.
"Ilgım," diye yanıt verdi Etienne'e. "Kızıl Cadı."
Sadece Etienne değil, sohbetteki herkes böyle bir ismi ilk kez duyuyor gibiydiler.
"Windripcliff'e özgü bir isim olduğunu sanmıyorum," dedi Viola. "Çevre şehirlerde de olduğunu sanmıyorum ama yine de bakmanızı öneririm. Kim bilir belki de bilen birileri karşınıza çıkar."
Yabancı kafasını salladıktan sonra birasını masaya geri bıraktı ve ayağa kalktı. Birkaç saniye boyunca üstünü temizledikten sonra cebinden tek bir gümüş çıkardı ve Viola'ya uzattı.
"Bira iki bronz," dedi Viola. "Bu fazla."
Yabancı, Viola'nın almadığı gümüşü masaya koydu ve, "Bugün gümüş, yarın çelik," dedi. Savaşı kastediyordu ve ortamdaki herkes bu iğnelemeyi anlamıştı. Viola cevap vermek istese de bir türlü kelimeler ağzından çıkmıyordu.
Sven'in ise kaşları çatıldı ve handa halen kendilerine yardımcı olabilecek kadar insan olduğu aklına geldi. En fazla ne olabilirdi ki?
"Burada bizi tehdit etmen için hiçbir sebep yok dostum," dedi ve vücudunu dikleştirdi. "Nerede olduğunun farkına var."
Yabancı duraksadı. Yavaşça yüzünü Sven'e doğru döndü ve baştan aşağı süzdü. Sven hala dik duruyor ve kendine güveniyordu fakat yabacının da kendine olan güveni bariz şekilde ortadaydı. Yabancı birkaç saniye kadar daha bakındıktan sonra Sven'e doğru bir adım daha attı ve o adımı atar atmaz yabancının kokusunu aldı Sven. Buram buram kokan bir nane vardı ve bu genelde elfler de oluyordu fakat ne bir elf kadar uzun ne de bir elf kadar teni sarıydı. Yabancı iyice Sven'e yaklaştı ve gözlerini gözlerine dikti. Ortalık karışabilirdi ve bu istenecek son şeylerden biriydi. Bu yüzden Etienne hızlı şekilde aralarına girdi.
"Lütfen yapmayın," dedi Etienne aceleyle. "Biranız bu seferlik bizden olsun beyim."
Yabancı üzerindeki pelerini düzeltti ve tam gitmeye hazırlanırken içeri bir kişi daha girdi. Sapsarı saçları ve kalçasına kadar uzanan yırtmacıyla bütün gözler kendisine dönmüştü. İçeri giren kişi Jeanne Magseric'ten başkası değildi.
"Fare kokusu alamayacağım bir içkin varsa çok iyi olur Etienne," dedi Jeanne. "İçtikten sonra kusmak istemiyorum."
"Biralarımız her zaman olduğu gibi tertemiz ve buz gibi Jeanne," diye cevap verdi Etienne ama aklı yabancıdaydı. "Hemen getiriyorum."
"Elfler yine bir şeyler karıştırıyorlar ama anlayamadım," dedi Jeanne ve etrafına bakındı. "Birkaç saat önce ormanı ateşe vermişler. Mecia ve Jocelyne büyü güçlerini kullanarak bile zor söndürmüşler yangını."
Yabancı Jeanne'nın dediklerine kulak misafiri oluyor ve pür dikkat dinliyordu fakat bunu Viola fark etmişti.
"Birini ya da birilerini arıyorlarmış galiba," dedi Sven ve Viola'ya bakındı. "Umarım çevremizde bir elf ajanı yoktur."
Viola iyice şüphelenmeye başlamıştı ve daha fazla dayanamayıp yabancıya doğru bir adım attı.
"Umarım bir elf değilsindir," diye fısıldadı. "Yoksa askerleri çağırmak zorunda kalırım."
Yabancı birkaç saniye kadar tepkisiz kaldığı bu yarım yamalak ithama karşılık olarak Viola'ya döndü.
"Elf değilim," dedi ve üstündeki pelerini çıkardı. Viola resmen olduğu yerde kalakalmıştı. "Kızın nerede olduğunu biliyor musunuz?" diye tekrardan sordu yabancı.
Viola'nın karşısında duran yabancı Vika'ydı. Elflerin insan generali! Jeanne tutuk bir şekilde ayağa kalktı ve Vika'ya baktı. Viola'nın ise resmen donakalmıştı.
"Askerler dışarıda fink atıyor," dedi ve geri geri adımlar attı. "Yanlış bir şey yaparsan buradan canlı çıkamazsın."
Bunu duyan Etienne ve Sven hızlıca arkalarını dönüp Vika'ya baktılar. Sven'in resmen nefesi kesilmişti çünkü demin diklendiği adam Cadı Avcısıydı.
"Askerleriniz buraya gelene kadar ölmüş olursunuz," dedi Vika. "Kızın Windripcliff'te olduğuna dair haberler aldık. Buradaysa ve yerini söylemiyorsanız kaderiniz çok uzun yazılmamış olacak."
"Söylediğin kızın kim olduğunu dahi bilmiyoruz. Söylediğin isim yurdumuzda kullanılan bir isim değil," diye cevap verdi Sven. İçinde korku ve bir o kadar da pişmanlık vardı. "Burada olsa emin ol bilirdik."
"Kız buraya gelecek olur ve haberimiz olmazsa sizin için geliriz," dedi ve gözlerini Etienne çevirdi. "Aileleriniz var ve onlarla ilgili her şeyi biliyoruz."
Sven ve Etienne buz kesmişçesine duruyor, Viola ve Jeanne ise korku dolu bakışlarla dinliyorlardı Vika'yı. Cadı avcısı pelerini tekrardan üzerine aldı ve kendinden emin bir şekilde handan yürüyerek çıkıp gitti. Vika'nın çıktığını görür görmez Viola ilk bulduğu sandalyeye oturdu ve derin derin nefesler almaya başladı.
"Bu adamı tanıyorum ama tam olarak kim bilmiyorum," dedi ve diğerlerine bakındı Jeanne. "Neden bir kız arıyor?"
"Elflerin insan generali," dedi Etienne donuk bir sesle. "Hain olan."
"Elf değil ki," diye araya girdi Jeanne. Kafasında oluşan soru işaretlerini herkes yüzünden okudu. "Elfler bir insanı nasıl general yaparlar?"
Etienne kafasını iki yana salladı ve derin bir nefes aldı ama sanki aldığı nefesler ona iyi gelmiyormuş gibi hissetti.
"Gadanfar kalesi kuşatmasında orada olan bir çocuk olduğunu söylüyorlar." dedi Etieene ve Jeanne'e döndü. "Kralın en büyük çocuğu Asgeies Ravelin'in ilk savaşıydı ve şehirde birçok elf olduğu söyleniyordu. Asgeies ise onları temizlemek için şehire gitti ve elfleri tek tek öldürdü ama orada yaşayan insanlar birlikte yaşadıkları elflere ihanet etmedi ve Asgeies Ravelin'e karşı savaştılar fakat başaramadılar. Asgeies Ravelin orada bulunan isyan etmiş veya etmemiş bütün insanları aynı elfler gibi yok etti ve bu insanların arasında Vika'nın ailesi de vardı. Anlatılanlara göre Vika yıkılmış bir evin içine girmiş ve orada hayatta kalmayı başarmış tek kişiydi. Tabi günler geçmiş ve elfler olay yerine gelmişlerdi ama Asgeies'in ordusu çoktan Windripcliff'e geri dönmüştü. Asgeis ve ordusu Windripcliff''te eğlenmeye devam ederken, elfler araziyi normal askerlere aratmak yerine büyücüleri kullanmışlar ve Salihn Wynmenor'un büyü güçleri sayesinde az daha susuzluktan ölecek olan Vika'yı bulup onu Selu Quessir'e götürmüşler. Ne ismini söyleyebiliyormuş ne de herhangi bir şey anlatabiliyormuş. Altı yaşında bir erkek olduğu ve elflerle iç içe yaşamaya alışık olduğu için onu bir elf gibi yetiştirmeye başlamışlar. İsmini nedendir bilinmez ama manası 'Erkek Cadı' olan Vika koymuşlar. Elfler Vika'yı bir asker olarak yetiştirmeye başlamışlar ama bu kadar iyi bir asker olacağını muhtemelen Selu Quessir'de bulunan en iyi büyücüler bile tahmin edememiştir. Henüz on yedi yaşındayken Valenvers savaşında elflere önderlik etmiş ve savaşı kazandırmıştı. Orada bulunan bütün erkekleri, kadınları, çocukları hatta ve hatta bebekleri bile yaktırdı. İnsanlara karşı büyük bir nefret duyuyordu ve bu nefret onun içindeki güçü her geçen gün büyütüyordu. Vika yirmi yaşına bastığı günden on üç gün sonra elf generali Arathorn Normaer öldü ve elflerin Yüksek Kralı Flandryn tarafından general ilan edildi. Birçok elf bu kararı büyük bir risk olarak gördü ve bu kararın değişmesini istedi ama aldıkları bu riskli karar onları resmen en alttan en yükseğe taşıdı. Kılıç tutmayı bile bilmeyen elfleri ölümcül birer savaşçıya çevirdi ve saygı kazanmaya başladı. Elfler generallerini iyice benimsemeye başladılar ve bu durumdan elf soyluları da oldukça memnundu ki bundan bir sene sonra elf köylerinde yaşayan bütün insanları toplamaya başladı. Topladığı insanları tek tek Selu Quessir'e getiriyor ve teker teker hepsini yakıyordu. Ne yaşlı ne de bebek dinliyordu. Elflere göre Vika; Tanrıların elflere olan büyük bir mucizesiydi. Vika ise bu tanrı anlatımlarına inanmıyor ve insanlardan intikam almaya devam ediyordu. Bir sonraki adresi Tivl Edhil oldu. Tivl Edhil'de yaşayan herkesi tek tek yakmış ve orada yaşayan elfleri de insanlarla yaşıyor diye kulaklarının sivri bölümlerini kestirip insanlara benzemelerini sağlamış. Hem elfler hem de insanlar için büyük bir boşluktu Tivl Edhil. Orada ölen kırk beş bebek o kadar çok ağlamışlar ki ateş bile buna dayanamayıp sönmüş ama ateş tekrardan yakılmış ve her şey kaldığı yerden devam etmiş. Anlatılanlar doğruysa yakılan bebeklerin çığlıkları halen daha Tivl Edhil'de duyabiliyormuş. Şimdiyse başka bir kız aradığını söylüyor ve muhtemelen insanlık için çok ama çok önemli biri o kız. Her ne olursa olsun kızı bulmamalı."
Etienne uzun uzun anlattıktan sonra, "Sonuç olarak bir cadı arıyor değil mi?" diye sordu Viola ama kimseye bir cevap şansı vermeden devam etti. "Belki de hiçbir zaman bulamaz ve mutlu mesut yaşamaya devam ederiz. Hem aradığı kız gerçek bir cadıysa ve onu öldürse bile kendisine musallat olacağını kesinlikle biliyordur. Binlerce sene sonra bile onu arayacak, bulacak ve intikamını alacaktır. Bir cadının musallat olduğu herhangi bir ruh olacak ve bundan asla kurtulamayacak. Bu yüzden onu öldürüp öldürmeme konusunda çok ama çok dikkatli düşünmesi gerektiğinin farkındadır. Şimdilik cadı avcısı o olabilir ama ileride cadının avı olacağından hiçbir şüphem yok."
249 notes
·
View notes
C: Benim Mogrul, dört göz fani..
Bu mektubu sana çok uzak bir diyardan ve çok uzak bir zamandan yazıyorum. Gittiğinden beri çok uzun zaman geçti ve birçok şey değişti. Hanımın yavaş yavaş büyüyor ve bu güçlerini etkiliyor. Bir yandan iyi bir yandan kötü ama her şeye rağmen baş etmeye çalışıyorum. Küçükken yeterince huysuz değilmiş gibi.. Büyüdükçe çok daha fazla huysuz hale geldi ama yapacak bir şey yok. Bazen sinirleniyorum bazen de sakin kalmaya çalışıyorum. Tıpkı bana benziyor.. İstemediği bir şey olunca hemen beni tehdit ediyor ve üstünlük kurmayı deniyor. Bazen yemiş numarası yapıp haklı çıkmasını sağlıyorum ve içten içe olan mutluluğunu fark edebiliyorum. Anlayacağın bizim için her şey çok iyi gidiyor.
Mektubuma güzel şeyleri anlatarak devam etmek isterdim ama özür dileyerek söylüyorum ki sana çok kızgın. Mektubu onun yazması için birçok şey yaptım ama başaramadım. Onu terk ettiğini ve arkasından bıçakladığını düşünüyor. Birçok kez konuştum ama onu çok iyi tanıyorsun ve konuşmak istemediğinde nasıl birine dönüştüğünü en iyi sen biliyorsun. Sen gittikten sonra ara ara denemeye devam ettim ama sonuçlar hep aynı. Ama hiç merak etme denemeye devam edeceğim. Aslında sana kızgın olması kötü olan ikinci konu olabilir. Yanında onu koruyan yeni bir şey var ve sanırım senin gibi değil Mogrul. Saf bir kötü o. Adı Aazighal ve sanırım hanımının yeni koruyucusu. Bunu duymak canını yakabilir ama senin kadar olmasa da iyi anlaşıyorlar ve o saçma kitabı da okuyabiliyor. Bu da hanımının çok daha güçlü olması anlamına geliyor. Her neyse, daha fazla canını sıkmak istemiyorum.
Biraz da kendimden bahsedeyim sana. Deminde okuduğun gibi hanımın ile baş etmek bir fani için zor olabiliyor. Her şeye rağmen eğlenceli ve büyük bir tecrübe.. Bu arada gözlüklerimi aldığın için hiç sinirli değilim. Sana benden çok daha fazla yakışıyordu ve bunu kendime yediremediğim için söylemek içimden gelmiyordu ama gerçek bu. Gözlük benim için herhangi bir şey ifade etmeyecektir Mogrul. Ben çirkin bir adamım ve plastikten yapılmış bir şey bunu değiştiremez. Bu arada seninle dalga geçtiğim ve seni kırdığım içinde ayrıca özür dilerim. Hiç hak etmediğini sen gittikten çok sonra anladım. Hanımın çok zor biri ve sen buna rağmen ona yıllarca dayandın. Bir dediğini iki etmedin ve bunu büyük bir özveriyle yaptın. En çok değer vermem gereken kişi sendin ama ben yine yapmamam gereken şeyleri ilk yapmayı seçtim ve her şekilde seninle dalga geçtim. Beni biliyorsun.. Kafam biraz farklı çalışıyor ve bu diğer kişiler için sorun olabiliyor. Umarım beni affedebilecek kadar yüce gönüllüsündür Mogrul.
Bu arada tahmin ya da varsayım yapmadığımı bilmeni istiyorum. Evet dostum, cennette olduğunu biliyorum. Bunu iliklerime kadar hissediyorum Mogrul. Cehennemde yaşamayı hak etmiyorsun. Seni hayatını hanımın için yaşadın ve onun için bitirdin. Cehennemden gelen birinin böyle bir şey yapamayacağını herkes bilir. Cennette umarım çok eğleniyor ve hak ettiğin değeri buluyorsundur. Oradaki hurileri nasıl becerdiğini düşünmeden de edemiyorum. Lütfen bunu yaparken gözlüklerimi işin içine karıştırma. Şaka yapıyorum kızma. Bizim tarafımızda durumlar böyle. Umarım sende çok mutlu ve huzurlusundur. Hanımına senin kadar iyi bakamayabilirim ama bir fani için ne kadar iyi bakılabilirse o kadar iyi bakacağımı bilmeni isterim.
Senin hanımından bir isteğin vardı ve o isteğini yerine getirdi. Benimle konuştu ve hiç bilmediğim şeyleri bana anlattı. Benimle ilgili olan bütün görüşlerini iyisiyle kötüsüyle dinledim. Hak verdiğim oldu, bazısına da hak vermedim ama bu bir şeyleri değiştirmez. Herkesin kendi görüşleri vardır ve sana saygı duymam gerekirdi. Konu ben bile değilim Mogrul, hanımına bunca sene baktığın için bile senin kulun kölen olmalıydım. Tekrardan özür dilerim.
Sen bir gölge değilsin, sen en parlak renge ve en büyük kanatlara sahip bir meleksin Mogrul. Hiçbir zaman kötü biri değildin. Tek yaptığın şey hanımına itaat etmekten başka bir şey değildi. Bunca sene ona hizmet ettiğin için sana binlerce kez teşekkür ederim ama artık senden bir şey isteme sırası bana geldi diye düşünüyorum. Hala beni sevmeye bilirsin ama hanımının hatırı için belki de isteğimi yerine getirirsin..
Anneme onu çok sevdiğimi ve çok özlediğimi söyle olur mu Mogrul? Merak etme bana yaptıklarını gördüyse senin safını tutacaktır. O bu hayatta tanıdığım en adil ve en güçlü kadınlardan birisiydi. Eminim ki sende çok seveceksindir. Ona oğlunun büyüdüğünü söylemeni istiyorum. Onu anmak canımı yaktığı için bunu çok yapmıyorum. Hem çok da dua eden birisi olmadığım için muhtemelen bana kızgındır ama elimden bir şey gelmiyor. Dua etmeyi sevmiyorum. Onun gibi bir anneye sahip olduğum için çok şanslı olduğumu bilmesini sağla Mogrul. Senden ilk ve tek isteğim budur.
Ona benim yerime kocaman sarıl, bende burada hanımına sarılacağım.
Mektubumun sonuna geldim Mogrul. Veda etmeyi ya da bir şeyleri bitirmeyi hiçbir zaman beceremediğimi bilirsin. Direkt yazmayı bitirmek istiyorum ama bunu hak etmediğini de biliyorum. Çok garip bir his bu Mogrul. Oturmuş bir meleğe elveda demeye çalışıyorum. Her neyse.. Umarım bu mektup eline geçer ve bizim için ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anlayabilirsin.
Unutmadan, mektubun içindeki şeyi ilk kez görmüyorsundur muhtemelen ama o bir güneş gözlüğü ve hanımının. Gözlüğü ondan çaldım ve onu bir yerlerde bırakıp kaybettiğine inandırdım sanırım. Sana hem çok yakışacaktır, hem de hanımından bir şeye sahip olmak hoşuna gidecektir diye düşündüm. Elimden bu kadarı geldi Mogrul, keşke daha büyük bir şekilde sevindirebilseydim seni ama ben bir faniyim.. Benden çok da fazla şey beklememek lazım.
Elveda Mogrul.
Bütün karanlıklarının ardındaki o bembeyaz kalbine çok iyi bak.
I: Şimdi bunları mühürle ve ona götür Aazighal.
Eğer ona ulaşmazsa ya da onu bulamazsan sende geri gelme.
156 notes
·
View notes